Amy Lee Röportajı
1 sayfadaki 1 sayfası
Amy Lee Röportajı
2003 çıkışlı ’Fallen’ albümünde yer alan ’Bring me to life’ adlı şarkı ile çok başarılı bir çıkış yaptınız. Rock müzik tutkunlarını gönülden fethetmenizin sırrı neydi?
Wow! (Gülüyor) Aslında gizli bir reçetem yok, müziği kendim için yazıyorum. Şu ana kadar hep gerçeği ve kalbimden geçeni söylemek istedim. Bu yüzden müziğimi dinleyenler, anlattıklarımı daha önce kendilerinin de hissettiklerini söylüyor. Bu yüzden birçok hayranımla ruhani seviyede bağlantımız oluyor. Dünya çapında çok sayıda hayranımız var ve çoğu İngilizce konuşmuyor. Ama ortak dili; müziğimizin ruhunu hissedebiliyor. Kısacası kendinize ve müziğe dürüst olmak yeterli...
BÜYÜDÜKÇE AYRILDIK!
Başından beri ’Fallen’ albümünü, ilk albümünüz olarak kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Öncesinde çıkardığınız ’Origin’ ve ’Whisper’ albümlerini yok saymanızın sebebi ne?
Çünkü bu albümler taklit albümler gibiydi. ’Fallen’, piyasaya sürülen ilk stüdyo kaydımızdı. Ondan önce ailelerimizin bodrum katlarında kendi kendimize yaptığımız demo kayıtları vardı. Bunlardan yaklaşık 2 bin kopya kadar yapıp biraz isim yapmak için kulüplere sattık. İnsanlar da bunu beğendi ve kopyalamaya başladı. Bu yüzden ’Fallen’ için ilk gerçek albüm diyoruz.
Evanescence’i birlikte kurduğunuz Ben Moody, daha sonra grupla yollarını ayırmıştı. O olmadan Evanescence eksik mi, yoksa yoluna daha güçlü bir şekilde devam ediyor mu?
Evanescence’i kurduğumuzda Ben ile benim birbirine çok benzeyen bir vizyonumuz vardı. Grup büyüdükçe görüşlerimiz de ayrıldı. Moody, o yapıya yapışıp kalmak ve onu pop ya da başka bir şeye çevirmek istiyordu. Ben ise daha yaratıcı olmayı istiyor, görüşümü genişletmek gelişmek istiyordum. Müziğimin de benimle beraber büyümesine izin vermek, gerçek bir müzisyen olmak istiyordum. Ayrılmamız olumlu etki yaptı; ikimiz de istediklerimizi yaptık...
Evanescence kurulduktan sonra önce Ben Moody ayrıldı, ardından Terry Balsamo hastalanıp ara verdi, sonra da bassist Will Boyd gruba veda etti. Son olarak da grubun gitaristi John LeCompt ve baterist Rocky Gray ayrılığı... Bu olanları nasıl yorumluyorsunuz? Şanssızlık, bir tür lanet? Yoksa bazıları özellikle sizin seçiminiz mi?
Terry hâlâ grupta... Bir rahatsızlık geçirdi ama mucizevi bir şekilde iyileşti ve hâlâ bizimle. Dışarıdan görünenler, içeride olanlardan aslında çok farklı. Bunlar dışarıdan zorluklar olarak görünüyor ama Evanesence için olumlu oldu. Terry’yi böyle iyileşmiş görmek ve müzikle bu kadar yoğun çalışmasını görmek hepimize moral verdi. Ama John ve Rocky’nin ayrılması zor oldu grup için. ’The Open Door’ albümünü yapmak bu yüzden bizim için çok zor oldu. Onlarla bu albüm için beraber şarkı yazmaya çalıştık ama yazdıkları Evanescence değildi! Ve gruba faydası olmadı. Bundan sonra birçok gerginlik oldu. John ve Rocky ile yollarımızı ayırmak zorunda kaldık; kendimizi kurtarmak için. Terry ile bu albüm için yazdıklarımız şu ana kadar yaptıklarımızın en iyisi ve grubun ruhuna en uygun olanlarıydı.
BİZİ İSTEDİLER, GELDİK!
Türkiye’de ilk kez konser vereceksiniz ve bu ilk ziyaretiniz. Türkiye ve İstanbul ile ilgili neler biliyorsunuz? Neler merak ediyorsunuz?
İstanbul hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum ama hayranlarımız, bizim buraya gelmemizin temel sebebi. Onların talebi olmasaydı buraları görme şansımız olmazdı. İstanbul’da olmak çok güzel. Birçok Amerikalı grubun buraya gelip konser verdiğini duydum. Bu yüzden heyecanlıyız burada olmaktan. Görüyorum ki Türk hayranlarımız bizimle çok ilgili. Evimizden çok uzakta bile olsak, büyük ilgi görüyoruz. Sadece Türkiye değil, son 6 ayda Antartika dışında üzerinde yaşanan tüm kıtalara gittik.
İstanbul Boğazı’na nazır, iki kıtayı birleştiren noktada konser vermek sizin için nasıl bir duygu?
Çoook güzel! Boğaz’da olmak inanılmaz bir duygu... Burası gördüğüm başka bir yere hiç benzemiyor. Gelmeden önce ne beklediğimizi bilmiyorum ama beklentilerin ötesinde güzel bir yer burası. İki kıtanın ortasında konser vermek çok heyecanlı...
Terapistinizle evlendiniz... Bir çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz? Anne olmak sizi müzikten uzaklaştırır mı?
Yakın zamanda değil ama çocuk sahibi olmak istiyorum; bir ailem olsun istiyorum... Şu anda içinde bulunduğum bu koşullarda normal bir hayat sürebileceğimi sanmıyorum. Hayatımı; bambaşka ve çok büyük bir proje olarak adlandırabileceğim anneliğe adamadan önce, bir süre daha bu yaptığıma devam etmek istiyorum. Ama bebek kararından önce uzun bir ara vermek istiyorum. Annelikten önce, Evanescence’den çok, kocama ve kendime odaklanmayı planlıyorum.
Evanescence’in sırrını, müziğinizin epik, dramatik ve karanlık olmasıyla açıklıyorsunuz. Bu tanımlama biraz da kendinizle özdeşleşiyor mu?
Bu tanımlamalar benim parçam ama her zaman benimle özdeşleşmiyor. Yeni albüm ve sonrasında diğer yönlerimle de kendimi göstermeyi öğrendim. Daha dürüst, açık olmayı ve yalnızca karanlık, dramatik yönlerimi göstermemeyi öğrendim. Ahmaklıklarımı, pozitif yönlerimi ve gücümü de öne çıkarıyorum artık. Ama şu bir gerçek ki; müzik, yaşamımda karşılaştığım tüm dramatik olayları ve mücadelelerimi aktardığım yerdir.
Wow! (Gülüyor) Aslında gizli bir reçetem yok, müziği kendim için yazıyorum. Şu ana kadar hep gerçeği ve kalbimden geçeni söylemek istedim. Bu yüzden müziğimi dinleyenler, anlattıklarımı daha önce kendilerinin de hissettiklerini söylüyor. Bu yüzden birçok hayranımla ruhani seviyede bağlantımız oluyor. Dünya çapında çok sayıda hayranımız var ve çoğu İngilizce konuşmuyor. Ama ortak dili; müziğimizin ruhunu hissedebiliyor. Kısacası kendinize ve müziğe dürüst olmak yeterli...
BÜYÜDÜKÇE AYRILDIK!
Başından beri ’Fallen’ albümünü, ilk albümünüz olarak kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Öncesinde çıkardığınız ’Origin’ ve ’Whisper’ albümlerini yok saymanızın sebebi ne?
Çünkü bu albümler taklit albümler gibiydi. ’Fallen’, piyasaya sürülen ilk stüdyo kaydımızdı. Ondan önce ailelerimizin bodrum katlarında kendi kendimize yaptığımız demo kayıtları vardı. Bunlardan yaklaşık 2 bin kopya kadar yapıp biraz isim yapmak için kulüplere sattık. İnsanlar da bunu beğendi ve kopyalamaya başladı. Bu yüzden ’Fallen’ için ilk gerçek albüm diyoruz.
Evanescence’i birlikte kurduğunuz Ben Moody, daha sonra grupla yollarını ayırmıştı. O olmadan Evanescence eksik mi, yoksa yoluna daha güçlü bir şekilde devam ediyor mu?
Evanescence’i kurduğumuzda Ben ile benim birbirine çok benzeyen bir vizyonumuz vardı. Grup büyüdükçe görüşlerimiz de ayrıldı. Moody, o yapıya yapışıp kalmak ve onu pop ya da başka bir şeye çevirmek istiyordu. Ben ise daha yaratıcı olmayı istiyor, görüşümü genişletmek gelişmek istiyordum. Müziğimin de benimle beraber büyümesine izin vermek, gerçek bir müzisyen olmak istiyordum. Ayrılmamız olumlu etki yaptı; ikimiz de istediklerimizi yaptık...
Evanescence kurulduktan sonra önce Ben Moody ayrıldı, ardından Terry Balsamo hastalanıp ara verdi, sonra da bassist Will Boyd gruba veda etti. Son olarak da grubun gitaristi John LeCompt ve baterist Rocky Gray ayrılığı... Bu olanları nasıl yorumluyorsunuz? Şanssızlık, bir tür lanet? Yoksa bazıları özellikle sizin seçiminiz mi?
Terry hâlâ grupta... Bir rahatsızlık geçirdi ama mucizevi bir şekilde iyileşti ve hâlâ bizimle. Dışarıdan görünenler, içeride olanlardan aslında çok farklı. Bunlar dışarıdan zorluklar olarak görünüyor ama Evanesence için olumlu oldu. Terry’yi böyle iyileşmiş görmek ve müzikle bu kadar yoğun çalışmasını görmek hepimize moral verdi. Ama John ve Rocky’nin ayrılması zor oldu grup için. ’The Open Door’ albümünü yapmak bu yüzden bizim için çok zor oldu. Onlarla bu albüm için beraber şarkı yazmaya çalıştık ama yazdıkları Evanescence değildi! Ve gruba faydası olmadı. Bundan sonra birçok gerginlik oldu. John ve Rocky ile yollarımızı ayırmak zorunda kaldık; kendimizi kurtarmak için. Terry ile bu albüm için yazdıklarımız şu ana kadar yaptıklarımızın en iyisi ve grubun ruhuna en uygun olanlarıydı.
BİZİ İSTEDİLER, GELDİK!
Türkiye’de ilk kez konser vereceksiniz ve bu ilk ziyaretiniz. Türkiye ve İstanbul ile ilgili neler biliyorsunuz? Neler merak ediyorsunuz?
İstanbul hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum ama hayranlarımız, bizim buraya gelmemizin temel sebebi. Onların talebi olmasaydı buraları görme şansımız olmazdı. İstanbul’da olmak çok güzel. Birçok Amerikalı grubun buraya gelip konser verdiğini duydum. Bu yüzden heyecanlıyız burada olmaktan. Görüyorum ki Türk hayranlarımız bizimle çok ilgili. Evimizden çok uzakta bile olsak, büyük ilgi görüyoruz. Sadece Türkiye değil, son 6 ayda Antartika dışında üzerinde yaşanan tüm kıtalara gittik.
İstanbul Boğazı’na nazır, iki kıtayı birleştiren noktada konser vermek sizin için nasıl bir duygu?
Çoook güzel! Boğaz’da olmak inanılmaz bir duygu... Burası gördüğüm başka bir yere hiç benzemiyor. Gelmeden önce ne beklediğimizi bilmiyorum ama beklentilerin ötesinde güzel bir yer burası. İki kıtanın ortasında konser vermek çok heyecanlı...
Terapistinizle evlendiniz... Bir çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz? Anne olmak sizi müzikten uzaklaştırır mı?
Yakın zamanda değil ama çocuk sahibi olmak istiyorum; bir ailem olsun istiyorum... Şu anda içinde bulunduğum bu koşullarda normal bir hayat sürebileceğimi sanmıyorum. Hayatımı; bambaşka ve çok büyük bir proje olarak adlandırabileceğim anneliğe adamadan önce, bir süre daha bu yaptığıma devam etmek istiyorum. Ama bebek kararından önce uzun bir ara vermek istiyorum. Annelikten önce, Evanescence’den çok, kocama ve kendime odaklanmayı planlıyorum.
Evanescence’in sırrını, müziğinizin epik, dramatik ve karanlık olmasıyla açıklıyorsunuz. Bu tanımlama biraz da kendinizle özdeşleşiyor mu?
Bu tanımlamalar benim parçam ama her zaman benimle özdeşleşmiyor. Yeni albüm ve sonrasında diğer yönlerimle de kendimi göstermeyi öğrendim. Daha dürüst, açık olmayı ve yalnızca karanlık, dramatik yönlerimi göstermemeyi öğrendim. Ahmaklıklarımı, pozitif yönlerimi ve gücümü de öne çıkarıyorum artık. Ama şu bir gerçek ki; müzik, yaşamımda karşılaştığım tüm dramatik olayları ve mücadelelerimi aktardığım yerdir.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz